9789753420419
13693723
https://www.eren.com.tr/kitap/omayra-p13693723.html
Omayra
118.00
1986-93 tarihli şiirler yer alıyor Omayra'da. İlk üç kitabı Osmanlıya dair Hikâyat, Kum Saati ve Sahtiyan'ın sesini 90'lı yıllarda sürdüren bir niteliği var kitabın. 1993 tarihli "Hazar Kaplanı" kitabın bizce en güzel şiirlerinden biri:
Hazar Kaplanı
yazgı ol yazı
düş kaplanı
düş kaplanın düştüğü suya
geçme karanlık duvar
uykun haram başka birine
sol elinde unuttuğun yazı
sırtında sırtlandığın sınırlar
bunca yıl uykusuz çeteciler gibi bekledim başını
bunca yıl saklandığın dağları içimde taşıdım
soyun tükendi ama ardında hâlâ avcıların var
değişmedi hayat hakkındaki yırtıcı tasavvurun
ormanını aydınlatan birkaç ışık yılı
ve ütopyalarını gömdüğün parçası kayıp haritalar
orman kapladı yazımı. orman seğiriyor tenimde sen ilerledikçe
taşların düşünü gören taşıl katmanlar
aralanırlar
dünyanın başlangıcında yer alan madenler, bitkiler
ve ilk gecelerinin düşünü gören kelimelerle
yazgı ol yazı
düş kaplanı
düş kaplanın düştüğü suya
korkma yoktur
geçilmez karanlık
yıkılmaz duvar
gideceği yolları sırtında taşıyan
sevdiğine kemer
düşmanına kamçı
hazar kaplanı
düştüğümüz yolları bize yamayan yolculuk
geçit vermiyor başka birine
yolunu şaşıran sığınak
dilin tuzağında göçebe
yeni mekânlarda giydiğimiz çemberler
bizi yineler
bizi yineler
bir yanımız vecdin kanı
anonim sicil
bir yanımız yüzyılın bombardımanı
episteme episteme
kullanılmış bütün yüzyıllar
geriniyorken gövdemizde
bir hazar kaplanı duruyor ayaklarımın ucunda
uyuşmuş ağaçlar öğle üzeri buhur
güneşin testisi yanı başımızda, ayın sateni, ışığın suyu
ve başka şeyler
Babil yıkılırken toprağa karışmış
kimselerin bilmediği o eski kelimeler
başkalarına giz gelen görünüşümüze
eşlik eder
kendimizden yepyeni bir burç yarattık, yalnız ikimizden
takvimleri döndürüyoruz taş saatlerde
bir biz biliyoruz ayın zamanını
ölçülmeyen yüzyılların ölçüleriyle
güneşe karşı yekpare bir akının içinde
gidip geliyoruz tarihe başka bedenlerle
hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım
gidelim artık buradan bu çağa kalmayalım
tarih toza dönüşür
yılan tadında efsane yürür bizimle
gövdenin tenha benleri
uzak yıldızlar gibi
kaderlerimizi belirler
amber günleriydi
safran gizleri
tekin olmayan çağlardan ve coğrafyalardan geçiyorduk
ölü kelimelerin aydınlanma anlarında
görünüyorduk başkalarının gözlerine
yalnızca bir an görünüyor
sonra karışıyorduk Ahura Mazda'nın göndereceği
ergimiş metal seline
içine kapandığın, içine döndüğün söyleniyor
yalınlığın, soylu titreşimin
buharlaştırıyor gündüzü
umutsuzluğa benzemiyor geri çekilişin
soluduğun gök, kullandığın toprak, ayıkladığın zamanlar
kendine çevrinen takımyıldızı
her şey büyük bir kehaneti işliyor
dolu bir yay gibi gerildiğin
belli bütün yollara birden ineceksin
gözlerin, seyrelirken rengi azalan zehir
Babil'i dağıtan Kulenin kütüğüne kayıtlı
akşamüzerleri gezindiğimiz yerler
geçilir; buradan da bir yol vardır öteye
eşyadan esrara giden yolu kaç yılda geçtik; geçilir
gözlerin, bağlı ayin
tekil dinler
bağlar birbirimizi birbirimizin gözleriyle
kum kanıyla karılır karanlığın sesi, çölde
önümüze çıkan kurumuş bir post
bizden öncekilerin giyindiği beden
yüzleştirir bizi seçtiklerimizle
vahiy, boşalan yayın gerilimi tehlikeli kelimeler
o postun yollarını fal gibi sürdüğümüz kehanet
ya düştüğümüz yol sırtımızdaki değilse
tedirgin ruhlardır
başkalarının zamanlarını değiştiren
kendi bedenleriyle
bir alaşım seninle düş kaplanı
yazgı ol yazı
tabletler kadar uzaklaş boşaltılmış anlamlarından
yeniden bulunana kadar yepyeni kazılarda
uzaklaş git buradan
dilsizliktir asıl resimleri görünmez okunmaz eden
her şeyin öldürene kadar görüntülendiği
parçalanmış algı
erteler
bir öğle üzeri buharında
yalnızca bir an için
göründüğümüz o alaşımı
gözlerden saklıyoruz birbirimizi
büyük kentlerde ışıklı caddelerde
yanımızdan geçip gidiyor
azımızı verdiğimiz kimseler
bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını
onlarla aynı karanlığı kullanmıyoruz oysa
çok az kelime ve birkaç gülümseyiş bırakıyoruz
bu, onları yanıltmaya yetiyor
kendi sırtlarımıza kendi sınırlarımıza dönüyoruz
geçirgen gövdelerimizin çizgileri
birbirine karışarak okunmaz ediyor
hazar kaplanıyla benim durduğum yeri
sonra bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını
onlarla aynı zamanı kullanmıyoruz oysa
birkaç kelime ve uçucu bir gülümseyiş dışında
soyu tükenmiş kemerin, soylu kamçının gömüldüğü remizler
nasıl okunur bir orman masalı
büyük kentlerde
nasıl çözülür beş giz, yedi simge
hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım
kapısı kilitlendi varoşların
herkes tehlike içinde
- Açıklama
- 1986-93 tarihli şiirler yer alıyor Omayra'da. İlk üç kitabı Osmanlıya dair Hikâyat, Kum Saati ve Sahtiyan'ın sesini 90'lı yıllarda sürdüren bir niteliği var kitabın. 1993 tarihli "Hazar Kaplanı" kitabın bizce en güzel şiirlerinden biri: Hazar Kaplanı yazgı ol yazı düş kaplanı düş kaplanın düştüğü suya geçme karanlık duvar uykun haram başka birine sol elinde unuttuğun yazı sırtında sırtlandığın sınırlar bunca yıl uykusuz çeteciler gibi bekledim başını bunca yıl saklandığın dağları içimde taşıdım soyun tükendi ama ardında hâlâ avcıların var değişmedi hayat hakkındaki yırtıcı tasavvurun ormanını aydınlatan birkaç ışık yılı ve ütopyalarını gömdüğün parçası kayıp haritalar orman kapladı yazımı. orman seğiriyor tenimde sen ilerledikçe taşların düşünü gören taşıl katmanlar aralanırlar dünyanın başlangıcında yer alan madenler, bitkiler ve ilk gecelerinin düşünü gören kelimelerle yazgı ol yazı düş kaplanı düş kaplanın düştüğü suya korkma yoktur geçilmez karanlık yıkılmaz duvar gideceği yolları sırtında taşıyan sevdiğine kemer düşmanına kamçı hazar kaplanı düştüğümüz yolları bize yamayan yolculuk geçit vermiyor başka birine yolunu şaşıran sığınak dilin tuzağında göçebe yeni mekânlarda giydiğimiz çemberler bizi yineler bizi yineler bir yanımız vecdin kanı anonim sicil bir yanımız yüzyılın bombardımanı episteme episteme kullanılmış bütün yüzyıllar geriniyorken gövdemizde bir hazar kaplanı duruyor ayaklarımın ucunda uyuşmuş ağaçlar öğle üzeri buhur güneşin testisi yanı başımızda, ayın sateni, ışığın suyu ve başka şeyler Babil yıkılırken toprağa karışmış kimselerin bilmediği o eski kelimeler başkalarına giz gelen görünüşümüze eşlik eder kendimizden yepyeni bir burç yarattık, yalnız ikimizden takvimleri döndürüyoruz taş saatlerde bir biz biliyoruz ayın zamanını ölçülmeyen yüzyılların ölçüleriyle güneşe karşı yekpare bir akının içinde gidip geliyoruz tarihe başka bedenlerle hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım gidelim artık buradan bu çağa kalmayalım tarih toza dönüşür yılan tadında efsane yürür bizimle gövdenin tenha benleri uzak yıldızlar gibi kaderlerimizi belirler amber günleriydi safran gizleri tekin olmayan çağlardan ve coğrafyalardan geçiyorduk ölü kelimelerin aydınlanma anlarında görünüyorduk başkalarının gözlerine yalnızca bir an görünüyor sonra karışıyorduk Ahura Mazda'nın göndereceği ergimiş metal seline içine kapandığın, içine döndüğün söyleniyor yalınlığın, soylu titreşimin buharlaştırıyor gündüzü umutsuzluğa benzemiyor geri çekilişin soluduğun gök, kullandığın toprak, ayıkladığın zamanlar kendine çevrinen takımyıldızı her şey büyük bir kehaneti işliyor dolu bir yay gibi gerildiğin belli bütün yollara birden ineceksin gözlerin, seyrelirken rengi azalan zehir Babil'i dağıtan Kulenin kütüğüne kayıtlı akşamüzerleri gezindiğimiz yerler geçilir; buradan da bir yol vardır öteye eşyadan esrara giden yolu kaç yılda geçtik; geçilir gözlerin, bağlı ayin tekil dinler bağlar birbirimizi birbirimizin gözleriyle kum kanıyla karılır karanlığın sesi, çölde önümüze çıkan kurumuş bir post bizden öncekilerin giyindiği beden yüzleştirir bizi seçtiklerimizle vahiy, boşalan yayın gerilimi tehlikeli kelimeler o postun yollarını fal gibi sürdüğümüz kehanet ya düştüğümüz yol sırtımızdaki değilse tedirgin ruhlardır başkalarının zamanlarını değiştiren kendi bedenleriyle bir alaşım seninle düş kaplanı yazgı ol yazı tabletler kadar uzaklaş boşaltılmış anlamlarından yeniden bulunana kadar yepyeni kazılarda uzaklaş git buradan dilsizliktir asıl resimleri görünmez okunmaz eden her şeyin öldürene kadar görüntülendiği parçalanmış algı erteler bir öğle üzeri buharında yalnızca bir an için göründüğümüz o alaşımı gözlerden saklıyoruz birbirimizi büyük kentlerde ışıklı caddelerde yanımızdan geçip gidiyor azımızı verdiğimiz kimseler bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını onlarla aynı karanlığı kullanmıyoruz oysa çok az kelime ve birkaç gülümseyiş bırakıyoruz bu, onları yanıltmaya yetiyor kendi sırtlarımıza kendi sınırlarımıza dönüyoruz geçirgen gövdelerimizin çizgileri birbirine karışarak okunmaz ediyor hazar kaplanıyla benim durduğum yeri sonra bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını onlarla aynı zamanı kullanmıyoruz oysa birkaç kelime ve uçucu bir gülümseyiş dışında soyu tükenmiş kemerin, soylu kamçının gömüldüğü remizler nasıl okunur bir orman masalı büyük kentlerde nasıl çözülür beş giz, yedi simge hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım kapısı kilitlendi varoşların herkes tehlike içindeStok Kodu:9789753420419Boyut:13x20Sayfa Sayısı:128Basım Yeri:İstanbulBaskı:5Basım Tarihi:2003-03-01Kapak Türü:Karton kapakKağıt Türü:2. HamurResim Sayısı:1
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
- Yeni Gelenler