Sepetim 0 Toplam: 0,00 TL
9789750800122
770032
Küflü Şimşek
Küflü Şimşek
96.00
Susarsa dağ gibi susan, konuşursa dağ gibi "uçarı" bir şiir Mehmet Taner'in şiiri... acı bir toprak gibi Zap suyu gibi çıplak, yalın... ateş gibi yakıcı... yeryüzü gibi geniş...

"Gece. Uzamış, bir yağmur anısı gibi. Ev'de serin yaz gecesi.
Üşü, akşamsefaları, üşü.
Ey herşeylerim üşü, sarar, kıvrıl
Kim yaşamış, yok, o düşler dolu dönüşü."

Küflü Şimşek Mehmet Taner'in şimdiye dek yayımladığı beş şiir kitabını biraraya getiriyor.

Tadımlık



Dolunaylarını süre süre sularda geleceğin
Duyur bize
Adacıkları sızlatan yeni ezgiyi

Deniz, deniz
Tınlamalarla yaklaşan derin şafak, ağır su!
Üfürüyorum, yolunu bağlayan
Son tozları da.



BUN SULARI

Bir doktora görünme fikri bende yer ediyor ve bu fikre
alışıyorum, benimsiyorum onunla bu birlikte eskimeyi
Tabelalar tabelalar geçiyor başımın üzerinden
çeşitli katlarda tabelalar hayır kuşlar geçmiyor
başımın üzerinden ve alçalmıyor ufka doğru tabelalar
Bir yağmur tutturuyor geceye yakın
Sönüyor kent, tabelalar
Az insanlar yürüyorlar aralarında yağmurla neonlarla
Bakıyorum birahaneye: 1937, Avrupa

7 ayrı vatandaş bir dolmuşta, ey Roma
7 bin puşt müziği, marşlar, bayramlar, bombalar!
Ne zaman namus satışa çıkarılmış da bulmamış alıcı
Bu gaz dolu boğucu havada?



Her şey gibi bu dondurucu gök altında
Sevdalar!
Bir sevda oluyor sövgü, sonunda!
Bazıları da ak kartondan pankartlar ellerinde
Kanırtıyorlar sessizliği biraz daha;
Bakıyorum alanlara: 1937, Avrupa

Alışverişe dalanlar pasajların akşam pazarlarında
Ey sergideki fanilayı aydınlatan aptal ampul, ey maksi fanila!
Kendine birçok giysi uydurmuş insan!
Ey yeme içme!
Evet bir doktora görünmeli
Bir gün şimşeğimden bahar, bir gün buhar olmalı gizlice





DEVALUE

Şemsiyemi açıyorum;
Yağmur yağıyor Ankaranın göbeğine
Bir kasaba tutturuyor
Baloncu ile büfeci de

Şu piyango biletçiler
Dolmuşa yolcu çağıran ak kasketli çığırtkan
Kalacaklar kısa bir an daha
Yağmurla Ankara arasında

Yağmur yağıyor alabildiğine
Çekilmiş ıssız taksiler köşe başlarına çoktan
Köprüde bir şey yok
Köpürüp bulanan akıntının Yalnızlığından başka

Bir madeni para, dönmüş
Ak yüzünü, gökyüzüne
Çamur sıvıyor kaldırımları
Yağmur yağıyor alabildiğine





KÖÇEK

Ankara
Ankara, Güzel Ankara!

Bir damla süt kolumda ölüm
İki kara leke.
Denge
Yani tehlike.

Sıçrayın
Fareler! Buldozerler! Ey Ten
Ay: Orman
Akıp giden tren: Ey Ten

Ankara!
Ankara, Güzel Ankara!
Ey incecik Ten
Vuran bana.. Ve onlara!





AK MİNELER

Nerede yangın, hani kır çiçekleri;
Hani akşamüstü? Dallardan inen gölge..
Çıkıyor gölü taşıran ayna
Suskunluk içinde

Garip, derede bir çift sazan
Bocalar, yayıldıysa akşam ışığı
Parlar, suyu taşıran ayna
İçimizin parlar sarmaşığı

Ozan hey! kaynaklarda
Kanın hey! dağla yaşadığı
Acının bitmediği, göğüste bir büyük
Gümbürtünün başladığı

Ozanlar hey! yazarlar kabuklara, hışırdar yapraklar
Suyun sesi iner uzaktan
Ovayı kucaklar gün, damlar
Aralarındaki kan

Gider kurban, döner gözler kan çanağına
Ulur kurt, ulur ağızda dinmeyen hırs
Gelir gölü taşıran ayna
İner yanımıza, sessiz

Acıyı dilimle cânım!
Nerede yangın, hani kır çiçekleri!
Gelir gölü taşıran ayna cânım
Gelir minelere gelecekleri.





AYY

Bahçam, köküm, odunum
Cânım
Ey Cânım

Söz geldi dayan oldu, kapılar üryân
Ses ederim uğrar gider
Yankederim hey hey hey
Soluk ermez kuşluğa

Hey yavrum yavrucağım ay ala keklik sekişlim
Taşın dibinden uğrar bir yılan!
Bir yılan!
Hey yavrum, yavrucağım...

Ay, konduracağım, ay kitabımın direği
Ayy!





ERKEN AĞIT, ŞUBAT

Neydi o dal kırıldı senin elinde
Bir güvercin sadası duydu su
Bir fısıltıyı böldü en olmaz yerinden
Avuçlarımızdan taşan su

Gölün yüreği çaylarda
Çayın usu şimşek
Şimşeğin kolu uzun
Damar, su

Söz geldi kapılara vurdu kapılara vurdu kapılara kapılara
Cânım ey, denk oldu uçurum
Rüzgârın al yanağına

Neydi o dal, duyduk yeşilliğini düşlerin
Kara yazgı indi çayıra, soludu

Neydi o dal, adı gelmez usuma





MART, 71

1
Yorgun ve çıplak ellerime bak asker
Ne kadar çirkin
Ne kadar güzel

Boynuma bak
Bir yanı ustura
Nasır tutmuş öbür yanı

Ve iki gelecek birden
Koparılmış, asker!

Bir şarkı var, ah bir titreyiş
Var elbet içimde

Yankılanır
Göl, gecede



Susmam;

Sabaha dek
Dizeler kurarım
Biri yanılsa bile
Bir öteki
İçer kanını
Kurulu ağın

Söylerim
Sonsuz umudu
Tükenmiş pencereleri

Sesim
Sesindedir mevsimin
Yıldızlara ve sevgiye dek

Yankılanır
Göl, gecede



Susarım;

Huylanır
Kulağımdan dizime dek
Gecenin verdiği doğum ağızları;
Dinlerim, dilimin altında
Kaynayan
Çakıl taşlarını

Yorgun ve çıplağım asker
Gün
Çoktan çekip gitti

Yankılanır, göl
Gecede hâlâ



KUŞ

Ben kuşum
Gökyüzü diyerek başlarım söze

Elmanın tadı, ceylanın rengi, kabuğun kokusu
Kadifenin ve senin
Uslu göğsün

Ey Gökyüzü!

Burada çamur yerleşti, yerelleşti, gelenek oldu
Isı korkulu, dağ kuşku içinde
Göç boruları aldı ortalığı;
İmzalar kurudu;
Ellerim
Tutmuyor hiçbir kargıyı

Mürekkebim
Soğudu sanki.
  • Açıklama
    • Susarsa dağ gibi susan, konuşursa dağ gibi "uçarı" bir şiir Mehmet Taner'in şiiri... acı bir toprak gibi Zap suyu gibi çıplak, yalın... ateş gibi yakıcı... yeryüzü gibi geniş...

      "Gece. Uzamış, bir yağmur anısı gibi. Ev'de serin yaz gecesi.
      Üşü, akşamsefaları, üşü.
      Ey herşeylerim üşü, sarar, kıvrıl
      Kim yaşamış, yok, o düşler dolu dönüşü."

      Küflü Şimşek Mehmet Taner'in şimdiye dek yayımladığı beş şiir kitabını biraraya getiriyor.

      Tadımlık



      Dolunaylarını süre süre sularda geleceğin
      Duyur bize
      Adacıkları sızlatan yeni ezgiyi

      Deniz, deniz
      Tınlamalarla yaklaşan derin şafak, ağır su!
      Üfürüyorum, yolunu bağlayan
      Son tozları da.



      BUN SULARI

      Bir doktora görünme fikri bende yer ediyor ve bu fikre
      alışıyorum, benimsiyorum onunla bu birlikte eskimeyi
      Tabelalar tabelalar geçiyor başımın üzerinden
      çeşitli katlarda tabelalar hayır kuşlar geçmiyor
      başımın üzerinden ve alçalmıyor ufka doğru tabelalar
      Bir yağmur tutturuyor geceye yakın
      Sönüyor kent, tabelalar
      Az insanlar yürüyorlar aralarında yağmurla neonlarla
      Bakıyorum birahaneye: 1937, Avrupa

      7 ayrı vatandaş bir dolmuşta, ey Roma
      7 bin puşt müziği, marşlar, bayramlar, bombalar!
      Ne zaman namus satışa çıkarılmış da bulmamış alıcı
      Bu gaz dolu boğucu havada?



      Her şey gibi bu dondurucu gök altında
      Sevdalar!
      Bir sevda oluyor sövgü, sonunda!
      Bazıları da ak kartondan pankartlar ellerinde
      Kanırtıyorlar sessizliği biraz daha;
      Bakıyorum alanlara: 1937, Avrupa

      Alışverişe dalanlar pasajların akşam pazarlarında
      Ey sergideki fanilayı aydınlatan aptal ampul, ey maksi fanila!
      Kendine birçok giysi uydurmuş insan!
      Ey yeme içme!
      Evet bir doktora görünmeli
      Bir gün şimşeğimden bahar, bir gün buhar olmalı gizlice





      DEVALUE

      Şemsiyemi açıyorum;
      Yağmur yağıyor Ankaranın göbeğine
      Bir kasaba tutturuyor
      Baloncu ile büfeci de

      Şu piyango biletçiler
      Dolmuşa yolcu çağıran ak kasketli çığırtkan
      Kalacaklar kısa bir an daha
      Yağmurla Ankara arasında

      Yağmur yağıyor alabildiğine
      Çekilmiş ıssız taksiler köşe başlarına çoktan
      Köprüde bir şey yok
      Köpürüp bulanan akıntının Yalnızlığından başka

      Bir madeni para, dönmüş
      Ak yüzünü, gökyüzüne
      Çamur sıvıyor kaldırımları
      Yağmur yağıyor alabildiğine





      KÖÇEK

      Ankara
      Ankara, Güzel Ankara!

      Bir damla süt kolumda ölüm
      İki kara leke.
      Denge
      Yani tehlike.

      Sıçrayın
      Fareler! Buldozerler! Ey Ten
      Ay: Orman
      Akıp giden tren: Ey Ten

      Ankara!
      Ankara, Güzel Ankara!
      Ey incecik Ten
      Vuran bana.. Ve onlara!





      AK MİNELER

      Nerede yangın, hani kır çiçekleri;
      Hani akşamüstü? Dallardan inen gölge..
      Çıkıyor gölü taşıran ayna
      Suskunluk içinde

      Garip, derede bir çift sazan
      Bocalar, yayıldıysa akşam ışığı
      Parlar, suyu taşıran ayna
      İçimizin parlar sarmaşığı

      Ozan hey! kaynaklarda
      Kanın hey! dağla yaşadığı
      Acının bitmediği, göğüste bir büyük
      Gümbürtünün başladığı

      Ozanlar hey! yazarlar kabuklara, hışırdar yapraklar
      Suyun sesi iner uzaktan
      Ovayı kucaklar gün, damlar
      Aralarındaki kan

      Gider kurban, döner gözler kan çanağına
      Ulur kurt, ulur ağızda dinmeyen hırs
      Gelir gölü taşıran ayna
      İner yanımıza, sessiz

      Acıyı dilimle cânım!
      Nerede yangın, hani kır çiçekleri!
      Gelir gölü taşıran ayna cânım
      Gelir minelere gelecekleri.





      AYY

      Bahçam, köküm, odunum
      Cânım
      Ey Cânım

      Söz geldi dayan oldu, kapılar üryân
      Ses ederim uğrar gider
      Yankederim hey hey hey
      Soluk ermez kuşluğa

      Hey yavrum yavrucağım ay ala keklik sekişlim
      Taşın dibinden uğrar bir yılan!
      Bir yılan!
      Hey yavrum, yavrucağım...

      Ay, konduracağım, ay kitabımın direği
      Ayy!





      ERKEN AĞIT, ŞUBAT

      Neydi o dal kırıldı senin elinde
      Bir güvercin sadası duydu su
      Bir fısıltıyı böldü en olmaz yerinden
      Avuçlarımızdan taşan su

      Gölün yüreği çaylarda
      Çayın usu şimşek
      Şimşeğin kolu uzun
      Damar, su

      Söz geldi kapılara vurdu kapılara vurdu kapılara kapılara
      Cânım ey, denk oldu uçurum
      Rüzgârın al yanağına

      Neydi o dal, duyduk yeşilliğini düşlerin
      Kara yazgı indi çayıra, soludu

      Neydi o dal, adı gelmez usuma





      MART, 71

      1
      Yorgun ve çıplak ellerime bak asker
      Ne kadar çirkin
      Ne kadar güzel

      Boynuma bak
      Bir yanı ustura
      Nasır tutmuş öbür yanı

      Ve iki gelecek birden
      Koparılmış, asker!

      Bir şarkı var, ah bir titreyiş
      Var elbet içimde

      Yankılanır
      Göl, gecede



      Susmam;

      Sabaha dek
      Dizeler kurarım
      Biri yanılsa bile
      Bir öteki
      İçer kanını
      Kurulu ağın

      Söylerim
      Sonsuz umudu
      Tükenmiş pencereleri

      Sesim
      Sesindedir mevsimin
      Yıldızlara ve sevgiye dek

      Yankılanır
      Göl, gecede



      Susarım;

      Huylanır
      Kulağımdan dizime dek
      Gecenin verdiği doğum ağızları;
      Dinlerim, dilimin altında
      Kaynayan
      Çakıl taşlarını

      Yorgun ve çıplağım asker
      Gün
      Çoktan çekip gitti

      Yankılanır, göl
      Gecede hâlâ



      KUŞ

      Ben kuşum
      Gökyüzü diyerek başlarım söze

      Elmanın tadı, ceylanın rengi, kabuğun kokusu
      Kadifenin ve senin
      Uslu göğsün

      Ey Gökyüzü!

      Burada çamur yerleşti, yerelleşti, gelenek oldu
      Isı korkulu, dağ kuşku içinde
      Göç boruları aldı ortalığı;
      İmzalar kurudu;
      Ellerim
      Tutmuyor hiçbir kargıyı

      Mürekkebim
      Soğudu sanki.
      Stok Kodu
      :
      9789750800122
      Boyut
      :
      13x21 cm
      Sayfa Sayısı
      :
      275
      Basım Yeri
      :
      İstanbul
      Baskı
      :
      2
      Basım Tarihi
      :
      2007
      Kapak Türü
      :
      Karton kapak
      Kağıt Türü
      :
      1. Hamur kağıt
      Dili
      :
      Türkçe
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
  • Yeni Gelenler
Kapat