Sepetim 0 Toplam: 0,00 TL
S00101-34-005
864208
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 34 - Akdeniz
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 34 - Akdeniz
130.00
AKDENİZ Birçok Akdeniz tarihçisinin kabul ettiği üzere, Akdeniz yalnızca bir deniz değildir. O bir denizin içerdiği anlamlardan daha fazlasını içerir. Diğer tüm denizler tarih sahnesine sonradan dahil edilmişken, bu “iç deniz” en başından beri Eski Dünya'nın kaderini tayin ediyordu. Tarih anlatıları herşey burada başlamıştı ve burada bitmişti diye yazıyor. Yüzlerce doğuş ve yükseliş hikâyesi bu dev maviliğe eşlik etti. Burada sayısız ada ve yarımada var. Her ada kendi güzelliğinden bir efsane yaratmış. Bu deniz kendi sularında küçük denizlere ayrılıyor: Sardunya Denizi, Adriyatik Denizi, Ege Denizi... Limanlar, karmaşık ticarî ağlarla örülüyor. Girift körfezler, yüzlerce girintili-çıkıntılı şekiller, eşyaları, su bitkilerini ve canavarları andırıyor. Herkes burada toplanmış: Tacirler, maceraperestler, korsanlar, güçlü hatipler, sessiz ve dağınık yaşayan halklar, kent-devletleri, koloniler, deniz cumhuriyetleri ve sırtını denize yaslamış imparatorluklar... Burası büyük dinlerin ve kutsal kitapların güzergâhı. Maşrık'ın Mağrib'e aktarıldığı yer, Batı'nın Doğu'ya baktığı ilk pencere. Arapların bilimi, İspanya şiiri, Etrüsk sanatı, Minos çömlekleri, Miken vazoları, Roma mimarisi, Yunan estetiği bu havzada gelişip büyüyor. Ticaret ve pahalı savaş sanatları uzun tecrübelerden sonra burada öğreniliyor. Küçük topluluklar oligarşik, tirancı, demokratik yapılarıyla kibirli. İlk kültürel birlikler deneniyor. Birbirine komşu ülkeler, karşıt kıyılarda yer alan karma halklar buradan farklı dünyaları seyrediyor. Bu bakış açılarından, antik şehirlere ilişkin bizim merak ettiğimiz yaşam üslupları doğuyor. Kudüs, İskenderiye, Venedik, Cenova ve Marsilya... Bu şehirlerin elverişli koşulları, doğal güzelliği, siyasî başarıları övgüyle dile getiriliyor. Cicero: “Siraküsa tüm Yunan kentlerinin en büyüğü ve tüm kentlerin en güzelidir...Hem doğal konumundan ötürü güçlüdür, hem ister denizden, ister karadan, hangi taraftan yaklaşılırsa yaklaşılsın çarpıcı bir görüntüsü vardır.” Ancak Sicilya da öyledir, Korsika da, Kıbrıs da, İstanbul da... Her millet denizle mesafesini farklı düzeyde, farklı çıkar ilişkileriyle kurmuş. Tüm bu çeşitlilikler arasından tek bir Akdeniz söylemi, tek bir Akdeniz kimliği çıkaramayız. Ayrı köklerden beslenen Sezarcı hırslarla denizin melankolisini taşıyan edebî kahramanlar çift karaktere sahip. Akdenizlilik tarifleri hep geneldir ve kimin Akdeniz'i temsil ettiği de tartışmalıdır. Tüm karşıtlıklar burada birbirine meydan okuyor. Predrag Matve-jević'in Akdeniz için çizdiği şemaya göre: “Evrenselliğe karşı yerellik. Agora'ya karşı labirent. Dynoissos neşesine karşı Sisyphos kayası. Alet-hia'ya karşı enigma. Atina'ya karşı Sparta. Roma'ya karşı barbarlar. Doğu İmparatorluğu'na karşı Batı İmparatorluğu. Kuzey kıyısına karşı güney kıyısı: Avrupa'ya karşı Afrika. Hıristiyanlığa karşı İslâm. Katolikliğe karşı Ortodoksluk. İsa'nın öğretisine karşı Musevi soykırımı.” Haritada Akdeniz'in sınırlarını tespit etmek kolay görünebilir ama bu sınırlar etkisi bakımından çok daha geniş bir alana yayılıyor. Akdeniz tipik bir güneyli ve güneyin tam da kendisi olarak bilinse de, karadaki orta bölgelere, kuzeyin sınırlarına dayanan, çölün içlerine uzanan bir hareketliliğe sahip. Akdeniz'i bir kıyı şeridi boyunca takip edemezsiniz, onu dağların ve yolların arasına katmanız gerekecektir. Romalılar donanma gücüne önce karadaki güvenilir yollardan ulaşıyor. Ticaret yolları, verimli topraklar, zengin maden yatakları bu denizin sınırlarını genişletiyor. Ve Avrupa Akdeniz'den doğuyor. Akdenizsiz bir Avrupa ‘Kara Avrupa'sıdır, fazlasıyla renksizdir. Bu sayıda Akdeniz'in zaman çizgisinden yalnızca bir bölüm olayı, mekânı ve kişileri aktarıyoruz. Özellikle XVI. yüzyıla kadar Akdeniz'in parlak renkli sayfaları ayrı başlıklar altında incelenmeye değer. Türklerin Akdeniz'le olan ilişkisi daha ayrıntılarıyla tasvir edileceği gibi, Roma ve Yunan uygarlıkları, İtalyan Rönesansı, Akdenizlilik ve Akdeniz kimlikleri gelecekteki başka sayılarımızın konusudur.
  • Açıklama
    • AKDENİZ Birçok Akdeniz tarihçisinin kabul ettiği üzere, Akdeniz yalnızca bir deniz değildir. O bir denizin içerdiği anlamlardan daha fazlasını içerir. Diğer tüm denizler tarih sahnesine sonradan dahil edilmişken, bu “iç deniz” en başından beri Eski Dünya'nın kaderini tayin ediyordu. Tarih anlatıları herşey burada başlamıştı ve burada bitmişti diye yazıyor. Yüzlerce doğuş ve yükseliş hikâyesi bu dev maviliğe eşlik etti. Burada sayısız ada ve yarımada var. Her ada kendi güzelliğinden bir efsane yaratmış. Bu deniz kendi sularında küçük denizlere ayrılıyor: Sardunya Denizi, Adriyatik Denizi, Ege Denizi... Limanlar, karmaşık ticarî ağlarla örülüyor. Girift körfezler, yüzlerce girintili-çıkıntılı şekiller, eşyaları, su bitkilerini ve canavarları andırıyor. Herkes burada toplanmış: Tacirler, maceraperestler, korsanlar, güçlü hatipler, sessiz ve dağınık yaşayan halklar, kent-devletleri, koloniler, deniz cumhuriyetleri ve sırtını denize yaslamış imparatorluklar... Burası büyük dinlerin ve kutsal kitapların güzergâhı. Maşrık'ın Mağrib'e aktarıldığı yer, Batı'nın Doğu'ya baktığı ilk pencere. Arapların bilimi, İspanya şiiri, Etrüsk sanatı, Minos çömlekleri, Miken vazoları, Roma mimarisi, Yunan estetiği bu havzada gelişip büyüyor. Ticaret ve pahalı savaş sanatları uzun tecrübelerden sonra burada öğreniliyor. Küçük topluluklar oligarşik, tirancı, demokratik yapılarıyla kibirli. İlk kültürel birlikler deneniyor. Birbirine komşu ülkeler, karşıt kıyılarda yer alan karma halklar buradan farklı dünyaları seyrediyor. Bu bakış açılarından, antik şehirlere ilişkin bizim merak ettiğimiz yaşam üslupları doğuyor. Kudüs, İskenderiye, Venedik, Cenova ve Marsilya... Bu şehirlerin elverişli koşulları, doğal güzelliği, siyasî başarıları övgüyle dile getiriliyor. Cicero: “Siraküsa tüm Yunan kentlerinin en büyüğü ve tüm kentlerin en güzelidir...Hem doğal konumundan ötürü güçlüdür, hem ister denizden, ister karadan, hangi taraftan yaklaşılırsa yaklaşılsın çarpıcı bir görüntüsü vardır.” Ancak Sicilya da öyledir, Korsika da, Kıbrıs da, İstanbul da... Her millet denizle mesafesini farklı düzeyde, farklı çıkar ilişkileriyle kurmuş. Tüm bu çeşitlilikler arasından tek bir Akdeniz söylemi, tek bir Akdeniz kimliği çıkaramayız. Ayrı köklerden beslenen Sezarcı hırslarla denizin melankolisini taşıyan edebî kahramanlar çift karaktere sahip. Akdenizlilik tarifleri hep geneldir ve kimin Akdeniz'i temsil ettiği de tartışmalıdır. Tüm karşıtlıklar burada birbirine meydan okuyor. Predrag Matve-jević'in Akdeniz için çizdiği şemaya göre: “Evrenselliğe karşı yerellik. Agora'ya karşı labirent. Dynoissos neşesine karşı Sisyphos kayası. Alet-hia'ya karşı enigma. Atina'ya karşı Sparta. Roma'ya karşı barbarlar. Doğu İmparatorluğu'na karşı Batı İmparatorluğu. Kuzey kıyısına karşı güney kıyısı: Avrupa'ya karşı Afrika. Hıristiyanlığa karşı İslâm. Katolikliğe karşı Ortodoksluk. İsa'nın öğretisine karşı Musevi soykırımı.” Haritada Akdeniz'in sınırlarını tespit etmek kolay görünebilir ama bu sınırlar etkisi bakımından çok daha geniş bir alana yayılıyor. Akdeniz tipik bir güneyli ve güneyin tam da kendisi olarak bilinse de, karadaki orta bölgelere, kuzeyin sınırlarına dayanan, çölün içlerine uzanan bir hareketliliğe sahip. Akdeniz'i bir kıyı şeridi boyunca takip edemezsiniz, onu dağların ve yolların arasına katmanız gerekecektir. Romalılar donanma gücüne önce karadaki güvenilir yollardan ulaşıyor. Ticaret yolları, verimli topraklar, zengin maden yatakları bu denizin sınırlarını genişletiyor. Ve Avrupa Akdeniz'den doğuyor. Akdenizsiz bir Avrupa ‘Kara Avrupa'sıdır, fazlasıyla renksizdir. Bu sayıda Akdeniz'in zaman çizgisinden yalnızca bir bölüm olayı, mekânı ve kişileri aktarıyoruz. Özellikle XVI. yüzyıla kadar Akdeniz'in parlak renkli sayfaları ayrı başlıklar altında incelenmeye değer. Türklerin Akdeniz'le olan ilişkisi daha ayrıntılarıyla tasvir edileceği gibi, Roma ve Yunan uygarlıkları, İtalyan Rönesansı, Akdenizlilik ve Akdeniz kimlikleri gelecekteki başka sayılarımızın konusudur.
      Stok Kodu
      :
      S00101-34-005
      Boyut
      :
      16,00x24,00 cm.
      Sayfa Sayısı
      :
      256
      Basım Yeri
      :
      Ankara
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      2005
      Kapak Türü
      :
      Karton kapak
      Kağıt Türü
      :
      2. Hamur
      Dili
      :
      Türkçe
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
  • Yeni Gelenler
Kapat