Sepetim 0 Toplam: 0,00 TL

Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 16 - Türk Düşünce Serüveni : Geç Aydınlanmanın Erken Aydınları

Liste Fiyatı : 130,00 TL
S00101-16-001
864198
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 16 - Türk Düşünce Serüveni : Geç Aydınlanmanın Erken Aydınları
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 16 - Türk Düşünce Serüveni : Geç Aydınlanmanın Erken Aydınları
130.00
GEÇ AYDINLANMANIN ERKEN AYDINLARI Geç aydınlanmanın erken aydınları…Düşünebildiğimiz kadar söyleriz... “kadar” bir sınırdır, bizi bağlar. Dü­şüncemizdeki bir ritm bozukluğu, ifa­de­mizi akamete uğratır. Ve parçalar ara­sındaki uyumsuzluk bir süre sonra bede­nimizi kangren yuvasına çevirir. Oysa temel gereksinimlerin öte­sinde yaşamdan beklediğimiz parmaklarımızın göz­lerimiz kadar görebil­me yetisi, aklımızın da adımlarımız kadar hızlı olma gücüydü. Türkiye'de evrensel ölçülerde aydınlanma özlemini dile getirenler me­se­lelere iyimser yaklaşımda bulunmuşlardır. Ay­dınlanma, özgürlük ve toplumsal barış adına verilen onca mücadelenin ardın­dan sonuçta bir suçlunun gülümsemesi gibi ortada derin şüpheler kalmıştır. Çünkü ta­raf­la­rın hem müşfik ve sevecen bir yüz ifadesi hem de içten içe damarları dışarı çıkacakmış gibi iktidarı ele geçirme arzuları aynı kareye sığma­maktaydı. Bugün, siyasî pragmatizme ve diyalog gösterisine düşmeden kaç aydın kendi cemaatinin dışındaki cemaatlerin de kalbi ve kulağıdır? Geç aydınlanmanın temsilcileri toplumsal kimliklerine bir şecere çıkar­tır­ca­sına tarihe yaklaşmışlardır, bugünkü ideolojileri neyse Türkiye sos­yo­lo­jisini de dermeçatma bir yapı üze­rinde kurmuşlardır. Modernleşme tarihimizin sorunlarıyla yüz yüze geldiğimiz anda böylesi bir yöntem us­turuplu bir keşmekeş olur, ki entelektüel karın ağ­rıları olarak bizi yerlere yıkan da bunlardır! Eğer mutlu bir tesadüfle toplumdaki her kesimin kendisinden bir anla­m bulabileceği bir yöntem ortaya çıkarsa takdire değerdir ki o akıl, his­set­miş, kav­­ramış ve sosyal bilimlerde fikir imâlatına başlamıştır, seri değil spe­si­fik üretime...Artık tuğlalar üst üste konularak yeni bir yapı kurula­bi­lir. Dü­şünce üslubu kuramamış bir ülke için, gelecekten umutlu olabil­mek bel­ki biraz da bu ihtimale bağlıdır. Bilim çok zamandır, dosdoğru okumaların, şüpheden ari ademoğlu ca­kası­nın bir mecrası olmaktan uzaklaştı. Bu zaman zarfı, mazrufun her an yenilenen bir süreç olduğunu gösterdi bize. Bilim artık sadece bilgilerin üzerine yenilerini koyarak ileriye dönük daha berrak görüş sağlamanın pe­şinde olan mütevazı bir uğraştır ya da en azından öyle olması gerekir. Ak­si halde ne geçmiş ihya edilebilir ne de gelecek inşa...Osmanlı'dan bugüne “muhafız” ve “bekçi” ro­lünü üstlenen gecikmiş bir dönemin (ay­dınlanma) temsilcileri yaşamlarını idealizmin sınırları içerisinde tanım­lasalar da, kavramsal çerçevedeki zayıf­lıklar yüzünden var olan gerçek­liği de görememişlerdir. Sözgelimi, modernleşme tarihi yazılırken karşılaşılan sorunların mikro ölçekte ne anlama tekabül ettiği üzerinde durulmamıştır. Büyük sözlere iltifat ederken gündelik yaşamımızdaki en küçük olaylar ıskalanmıştır. Şe­rif Mardin, modernleşme tarihini yazarken genel sosyolojik kavramları ha­yatımıza tercüme edebilmeyi başarabilmiştir. Mardin, “...yöneldiğim araş­­tırmalardan doğan sonuç, dinin yalnız bir kurum (ulema sınıfı, med­reseler, vakıflar ve tarikatlar) işlevini görmediğiydi; aynı zamanda ‘dev­let' ile sıra­dan halk arasında kurumsal olmayan bağlantıların söy­lemini de oluşturu­yordu. 19. yüzyılın muhafazakâr tarihçisi Cevdet Paşa, Müs­lü­man cenaze törenlerinde İslamî kamuoyunun işleyişini ayrın­tı­la­rıyla an­la­tır­ken, bize bu sistemin nasıl işlediğinin ipuçlarını da vermişti” sap­ta­ma­sında bulunarak kendimizi tanımamız açısından mikroölçekte bir sos­­yo­loji ve gündelik yaşam kalıplarının, bazen genel geçer yapı ve ide­olo­jiler­den ne denli önemli olduğu­nun altını çizmektedir... Metodolojik arayışın yansıması olan bu satırlar Türk bilim gele­ne­ğin­de oluşan bir üslubun izlerine örnek teşkil edebilir. Türk Düşünce Serüveni'nin yeni sayısı entelektüel birikimimizin köşe taş­larına yer vermeye devam ederek dizinin bu aşamadaki son halkasını oluş­­turuyor. Bu sayının isimleri, Türk Düşüncesi­nin de karak­te­ris­ti­ği­ne şekil veren ve birikimleriyle bir dönemin, bir kuşağın ruhunu taşıyan insanlardır.
  • Açıklama
    • GEÇ AYDINLANMANIN ERKEN AYDINLARI Geç aydınlanmanın erken aydınları…Düşünebildiğimiz kadar söyleriz... “kadar” bir sınırdır, bizi bağlar. Dü­şüncemizdeki bir ritm bozukluğu, ifa­de­mizi akamete uğratır. Ve parçalar ara­sındaki uyumsuzluk bir süre sonra bede­nimizi kangren yuvasına çevirir. Oysa temel gereksinimlerin öte­sinde yaşamdan beklediğimiz parmaklarımızın göz­lerimiz kadar görebil­me yetisi, aklımızın da adımlarımız kadar hızlı olma gücüydü. Türkiye'de evrensel ölçülerde aydınlanma özlemini dile getirenler me­se­lelere iyimser yaklaşımda bulunmuşlardır. Ay­dınlanma, özgürlük ve toplumsal barış adına verilen onca mücadelenin ardın­dan sonuçta bir suçlunun gülümsemesi gibi ortada derin şüpheler kalmıştır. Çünkü ta­raf­la­rın hem müşfik ve sevecen bir yüz ifadesi hem de içten içe damarları dışarı çıkacakmış gibi iktidarı ele geçirme arzuları aynı kareye sığma­maktaydı. Bugün, siyasî pragmatizme ve diyalog gösterisine düşmeden kaç aydın kendi cemaatinin dışındaki cemaatlerin de kalbi ve kulağıdır? Geç aydınlanmanın temsilcileri toplumsal kimliklerine bir şecere çıkar­tır­ca­sına tarihe yaklaşmışlardır, bugünkü ideolojileri neyse Türkiye sos­yo­lo­jisini de dermeçatma bir yapı üze­rinde kurmuşlardır. Modernleşme tarihimizin sorunlarıyla yüz yüze geldiğimiz anda böylesi bir yöntem us­turuplu bir keşmekeş olur, ki entelektüel karın ağ­rıları olarak bizi yerlere yıkan da bunlardır! Eğer mutlu bir tesadüfle toplumdaki her kesimin kendisinden bir anla­m bulabileceği bir yöntem ortaya çıkarsa takdire değerdir ki o akıl, his­set­miş, kav­­ramış ve sosyal bilimlerde fikir imâlatına başlamıştır, seri değil spe­si­fik üretime...Artık tuğlalar üst üste konularak yeni bir yapı kurula­bi­lir. Dü­şünce üslubu kuramamış bir ülke için, gelecekten umutlu olabil­mek bel­ki biraz da bu ihtimale bağlıdır. Bilim çok zamandır, dosdoğru okumaların, şüpheden ari ademoğlu ca­kası­nın bir mecrası olmaktan uzaklaştı. Bu zaman zarfı, mazrufun her an yenilenen bir süreç olduğunu gösterdi bize. Bilim artık sadece bilgilerin üzerine yenilerini koyarak ileriye dönük daha berrak görüş sağlamanın pe­şinde olan mütevazı bir uğraştır ya da en azından öyle olması gerekir. Ak­si halde ne geçmiş ihya edilebilir ne de gelecek inşa...Osmanlı'dan bugüne “muhafız” ve “bekçi” ro­lünü üstlenen gecikmiş bir dönemin (ay­dınlanma) temsilcileri yaşamlarını idealizmin sınırları içerisinde tanım­lasalar da, kavramsal çerçevedeki zayıf­lıklar yüzünden var olan gerçek­liği de görememişlerdir. Sözgelimi, modernleşme tarihi yazılırken karşılaşılan sorunların mikro ölçekte ne anlama tekabül ettiği üzerinde durulmamıştır. Büyük sözlere iltifat ederken gündelik yaşamımızdaki en küçük olaylar ıskalanmıştır. Şe­rif Mardin, modernleşme tarihini yazarken genel sosyolojik kavramları ha­yatımıza tercüme edebilmeyi başarabilmiştir. Mardin, “...yöneldiğim araş­­tırmalardan doğan sonuç, dinin yalnız bir kurum (ulema sınıfı, med­reseler, vakıflar ve tarikatlar) işlevini görmediğiydi; aynı zamanda ‘dev­let' ile sıra­dan halk arasında kurumsal olmayan bağlantıların söy­lemini de oluşturu­yordu. 19. yüzyılın muhafazakâr tarihçisi Cevdet Paşa, Müs­lü­man cenaze törenlerinde İslamî kamuoyunun işleyişini ayrın­tı­la­rıyla an­la­tır­ken, bize bu sistemin nasıl işlediğinin ipuçlarını da vermişti” sap­ta­ma­sında bulunarak kendimizi tanımamız açısından mikroölçekte bir sos­­yo­loji ve gündelik yaşam kalıplarının, bazen genel geçer yapı ve ide­olo­jiler­den ne denli önemli olduğu­nun altını çizmektedir... Metodolojik arayışın yansıması olan bu satırlar Türk bilim gele­ne­ğin­de oluşan bir üslubun izlerine örnek teşkil edebilir. Türk Düşünce Serüveni'nin yeni sayısı entelektüel birikimimizin köşe taş­larına yer vermeye devam ederek dizinin bu aşamadaki son halkasını oluş­­turuyor. Bu sayının isimleri, Türk Düşüncesi­nin de karak­te­ris­ti­ği­ne şekil veren ve birikimleriyle bir dönemin, bir kuşağın ruhunu taşıyan insanlardır.
      Stok Kodu
      :
      S00101-16-001
      Boyut
      :
      16,00x24,00 cm.
      Basım Yeri
      :
      Ankara
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      2002
      Kapak Türü
      :
      Karton kapak
      Kağıt Türü
      :
      2. Hamur
      Dili
      :
      Türkçe
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
  • Yeni Gelenler
Kapat