Sepetim 0 Toplam: 0,00 TL

Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 51 - Osmanlılar - 1

Liste Fiyatı : 130,00 TL
S00101-51-010
864215
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 51 - Osmanlılar - 1
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 51 - Osmanlılar - 1
130.00
OSMANLILAR I “Bizans, Türk, İran ve İslâm gelenekleriyle beslenen ve yenilikçi kapasitesinden güç alan Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağ'dan Yeniçağ'a geçişin mükemmel bir örneği olarak karşımıza çıkar. Bu ikili yapı, Hıristiyanlık açısından bakıldığında Müslüman olan, fakat geleneklere dayanan kanunuyla Arap topraklarındaki klasik Müslümanlıktan ayrılan Osmanlı kültürünü de nitelendirmektedir. Osmanlı'nın göçebe ve kabile kültürünün hâkim olduğu Orta Asya steplerinden yavaş yavaş göç ettikleri dikkate alındığı takdirde bu yaşam biçiminin tamamen Türk kültürüne ait olmadığı anlaşılır. Osmanlı İmparatorluğu ne sadece bir ortaçağ devleti ne de tamamen bir modern çağ devletidir.” * Doğu Batı dergisinin Osmanlılar özel sayısı dört cildi kapsıyor. Konunun genişliğinden dolayı ciltlerimizde belli bir kronoloji takip edilmedi. Bunun yerine, bazı dönemler ve başlıklar seçilerek Osmanlı tarihiyle ilgili bir “zihniyet okuması” yapılmaya çalışıldı. Osmanlı tarihi incelenirken nasıl bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği metodolojik sorun olarak ciddiyetini hâlâ korumaktadır. Bu noktada İnalcık'ın giriş yazısında yapmış olduğu tespitler kayda değerdir: “Tarihî süreç başlıca şu temel cepheleriyle ele alınmalıdır. İlk olarak, yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu ve yabancı güçler arasında kurulan değişen denge, sonra imparatorluk içinde hükümdarın değişen siyasî otoritesi sorunu ve bunun imparatorluk içindeki öteki kuvvetler karşısında denge durumu ve nihayet devletin askerî, malî ve toplumsal kurumlarının dayandığı toprak tasarrufu ve işlenmesi sisteminin geçirdiği aşamalar açısından incelemek gerektiğine inanıyoruz.” Osmanlı tarihi, sağlıklı bir biçimde bugüne taşınabildiği takdirdedir ki ancak toplumsal, kültürel ve siyasî meseleler belli bir açıklığa kavuşabilsin. Son yıllarda ülkemizde Osmanlı ile ilgili yayınlar artmış olmakla birlikte temelde iki yaklaşımın sabit kaldığı görülecektir. İlki, savunma psikolojisiyle yola çıkan muhafazakâr tarihçilik anlayışıdır. Bu anlayış çerçevesinde Osmanlı tarihi her düzeyde hikâyeleştirilip idealize edilmektedir. Öncelikle, tarihi genel olaylardan ayırarak modern ulus devlet anlayışıyla imparatorluklar çağını değerlendirmek ne derece gerçeğe yakın durmaktadır? “Soru ve cevaplar” silsilesi halinde bir takım “hazırcevaplar” üretme kolaylığı tarihi ahlâki anekdotlar yığınına çevirecektir. Örneğin, Osmanlı, aşiretten bir imparatorluk düzeyine nasıl yükseldi? Osmanlı, bir İslâm devleti miydi, yoksa bir Türk devleti mi? Kardeş katli meselesi, harem hayatı, Fâtih, Abdülhamid ve Vahdettin hakkında bilinmeyen gerçekler vb. birçok soru etrafında tarih neredeyse karikatürleştirilmektedir. İdealleştirilmiş bir Osmanlı anlayışı, Batılı tarihçilerin önyargılarından ve çokça eleştirilen oryantalist tutumdan hiç de bağımsız değildir. Nasıl ki, oryantalizmde Doğu'ya dair, emperyal öznenin arzuladığı gerçeklerden uzak bir takım imgeler inşa edilmişse, kendi içimizde de ürettiğimiz, bugünkü kimlik meseleleriyle doğrudan alâkalı, zihnimizde yaşayan yarı hayalî bir Osmanlı coğrafyası vardır. Popüler bir “Osmanlı (!)” imgesinin geniş kitleler tarafınca benimsenmesinde, elbette, Cumhuriyet'in sağlıklı bir tarih bilinci geliştirememesi önemli bir nedendir. Bu noktada tarihe “eleştirel” gözle bakılması gerektiğini iddia eden ideolojik sol yaklaşımlar da mercek altına alınmalıdır. Aslında bu tavır, eleştirellik ve tarafsızlık değil, tarihle bugün arasına bir “mesafe” koyma isteğidir. Tanzimat'taki seçkin aydın tavrının en iyi gözlemleneceği alan, tarihe ‘arkaik' bir olaylar dizisiymiş gibi bakan, onu kendinden uzak gören ve geçmişi hep mahkûm etmek isteyen yabani ve naif entelektüel tutumlarda aranmalıdır. Yalnızca, bu iki tutuma bakıldığında bile, tek bir Osmanlı'nın değil birçok Osmanlı'nın var olduğu söylenebilir. Cumhuriyet'in çeşitli dönemlerinde, Osmanlı'nın nasıl ele alındığı üzerine yapılacak bir araştırmada, birbirinden farklı Osmanlı portreleri ortaya çıkacaktır. Osmanlı ile ilgili yapılan araştırmalar, metodolojik bir birikim çerçevesinde gelişmeyip, neredeyse onar yıllık dilimler halinde birbirinden ayrılmış, tekil uzmanlık çalışmalarına bölünmüş, bazen Batılı tarihçilerin desteğiyle ivme kazanan, bazen de güncel siyasî tartışmaların ilgi doğurduğu bir alan haline gelmiştir. Sonuç olarak her türden tarihsel bilinç eksikliği, gelecekte herhangi özgün bir dil, düşünce, kültür ve sanat anlayışı yaratamamanın ve Türkiye'de sosyal bilimlerin uzun bir dönem daha zayıf kalmasının en önemli nedenleri arasında sayılmalıdır.
  • Açıklama
    • OSMANLILAR I “Bizans, Türk, İran ve İslâm gelenekleriyle beslenen ve yenilikçi kapasitesinden güç alan Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağ'dan Yeniçağ'a geçişin mükemmel bir örneği olarak karşımıza çıkar. Bu ikili yapı, Hıristiyanlık açısından bakıldığında Müslüman olan, fakat geleneklere dayanan kanunuyla Arap topraklarındaki klasik Müslümanlıktan ayrılan Osmanlı kültürünü de nitelendirmektedir. Osmanlı'nın göçebe ve kabile kültürünün hâkim olduğu Orta Asya steplerinden yavaş yavaş göç ettikleri dikkate alındığı takdirde bu yaşam biçiminin tamamen Türk kültürüne ait olmadığı anlaşılır. Osmanlı İmparatorluğu ne sadece bir ortaçağ devleti ne de tamamen bir modern çağ devletidir.” * Doğu Batı dergisinin Osmanlılar özel sayısı dört cildi kapsıyor. Konunun genişliğinden dolayı ciltlerimizde belli bir kronoloji takip edilmedi. Bunun yerine, bazı dönemler ve başlıklar seçilerek Osmanlı tarihiyle ilgili bir “zihniyet okuması” yapılmaya çalışıldı. Osmanlı tarihi incelenirken nasıl bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği metodolojik sorun olarak ciddiyetini hâlâ korumaktadır. Bu noktada İnalcık'ın giriş yazısında yapmış olduğu tespitler kayda değerdir: “Tarihî süreç başlıca şu temel cepheleriyle ele alınmalıdır. İlk olarak, yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu ve yabancı güçler arasında kurulan değişen denge, sonra imparatorluk içinde hükümdarın değişen siyasî otoritesi sorunu ve bunun imparatorluk içindeki öteki kuvvetler karşısında denge durumu ve nihayet devletin askerî, malî ve toplumsal kurumlarının dayandığı toprak tasarrufu ve işlenmesi sisteminin geçirdiği aşamalar açısından incelemek gerektiğine inanıyoruz.” Osmanlı tarihi, sağlıklı bir biçimde bugüne taşınabildiği takdirdedir ki ancak toplumsal, kültürel ve siyasî meseleler belli bir açıklığa kavuşabilsin. Son yıllarda ülkemizde Osmanlı ile ilgili yayınlar artmış olmakla birlikte temelde iki yaklaşımın sabit kaldığı görülecektir. İlki, savunma psikolojisiyle yola çıkan muhafazakâr tarihçilik anlayışıdır. Bu anlayış çerçevesinde Osmanlı tarihi her düzeyde hikâyeleştirilip idealize edilmektedir. Öncelikle, tarihi genel olaylardan ayırarak modern ulus devlet anlayışıyla imparatorluklar çağını değerlendirmek ne derece gerçeğe yakın durmaktadır? “Soru ve cevaplar” silsilesi halinde bir takım “hazırcevaplar” üretme kolaylığı tarihi ahlâki anekdotlar yığınına çevirecektir. Örneğin, Osmanlı, aşiretten bir imparatorluk düzeyine nasıl yükseldi? Osmanlı, bir İslâm devleti miydi, yoksa bir Türk devleti mi? Kardeş katli meselesi, harem hayatı, Fâtih, Abdülhamid ve Vahdettin hakkında bilinmeyen gerçekler vb. birçok soru etrafında tarih neredeyse karikatürleştirilmektedir. İdealleştirilmiş bir Osmanlı anlayışı, Batılı tarihçilerin önyargılarından ve çokça eleştirilen oryantalist tutumdan hiç de bağımsız değildir. Nasıl ki, oryantalizmde Doğu'ya dair, emperyal öznenin arzuladığı gerçeklerden uzak bir takım imgeler inşa edilmişse, kendi içimizde de ürettiğimiz, bugünkü kimlik meseleleriyle doğrudan alâkalı, zihnimizde yaşayan yarı hayalî bir Osmanlı coğrafyası vardır. Popüler bir “Osmanlı (!)” imgesinin geniş kitleler tarafınca benimsenmesinde, elbette, Cumhuriyet'in sağlıklı bir tarih bilinci geliştirememesi önemli bir nedendir. Bu noktada tarihe “eleştirel” gözle bakılması gerektiğini iddia eden ideolojik sol yaklaşımlar da mercek altına alınmalıdır. Aslında bu tavır, eleştirellik ve tarafsızlık değil, tarihle bugün arasına bir “mesafe” koyma isteğidir. Tanzimat'taki seçkin aydın tavrının en iyi gözlemleneceği alan, tarihe ‘arkaik' bir olaylar dizisiymiş gibi bakan, onu kendinden uzak gören ve geçmişi hep mahkûm etmek isteyen yabani ve naif entelektüel tutumlarda aranmalıdır. Yalnızca, bu iki tutuma bakıldığında bile, tek bir Osmanlı'nın değil birçok Osmanlı'nın var olduğu söylenebilir. Cumhuriyet'in çeşitli dönemlerinde, Osmanlı'nın nasıl ele alındığı üzerine yapılacak bir araştırmada, birbirinden farklı Osmanlı portreleri ortaya çıkacaktır. Osmanlı ile ilgili yapılan araştırmalar, metodolojik bir birikim çerçevesinde gelişmeyip, neredeyse onar yıllık dilimler halinde birbirinden ayrılmış, tekil uzmanlık çalışmalarına bölünmüş, bazen Batılı tarihçilerin desteğiyle ivme kazanan, bazen de güncel siyasî tartışmaların ilgi doğurduğu bir alan haline gelmiştir. Sonuç olarak her türden tarihsel bilinç eksikliği, gelecekte herhangi özgün bir dil, düşünce, kültür ve sanat anlayışı yaratamamanın ve Türkiye'de sosyal bilimlerin uzun bir dönem daha zayıf kalmasının en önemli nedenleri arasında sayılmalıdır.
      Stok Kodu
      :
      S00101-51-010
      Boyut
      :
      16,00x24,00 cm.
      Sayfa Sayısı
      :
      256
      Basım Yeri
      :
      Ankara
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      2010
      Kapak Türü
      :
      Karton kapak
      Kağıt Türü
      :
      2. Hamur
      Dili
      :
      Türkçe
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
  • Yeni Gelenler
Kapat