Sepetim 0 Toplam: 0,00 TL

Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 07 - Akademi ve İktidar

Liste Fiyatı : 130,00 TL
S00101-07-099
864192
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 07 - Akademi ve İktidar
Doğu Batı Düşünce Dergisi : Sayı 07 - Akademi ve İktidar
130.00
İKTİDAR BURADA, ÜNİVERSİTE NEREDE? Onlar (üstadlar) köprüleri geçtiler ve Seine nehrinin sol ya­ka­sına yerleştiler...Kilisenin vâsiliğinden kurtulunca kendi çı­ka­rlarını düşündüler. Çıkarlarını ve düşüncelerini savuna­bilmek için kendi öğrencileriyle birleştiler ve bir lonca, Ünive­rsitas oluşturdular. Émile Durkheim Sosyal bilimlerde sağlıklı bir analiz, araştırmacıdan bütünlüklü ve incele­nen alana ilişkin karşılıklı bir bilgi yapısını çözümlemesini ister. Siya­se­tin genel doğası üzerine düşünüldüğünde, siyasetin araç ve amaçlar, güç ve ahlâk gibi görece ve zorluk katsayıları yük­sek değerleriyle karşıla­şı­rız. Sosyal bilimlerin iktidar söylemleriyle koşulsuz bağlar kurması giderek saf bir çözüm­lemeyi imkânsız hale getirmektedir. Böylelikle üniversite ya da belir­li bir dil, tavır, gelenek ve ekolü sürdürme anlamındaki akademia'nın ‘ikti­dar'la olan ilişkisi tutuculuğa son derece açık kapılar bırakır. Tür­ki­ye'nin genel akademik dünyası düşünüldüğünde ise, akademiye ilişkin bağım­sız ideal çözümler üretmenin pek bir şansı bulunmamaktadır. Çünkü ülkemizde akademinin siyasetle değil, doğrudan iktidarla birebir ilişki­si vardır. Akademinin iktidarla olan hem epistemolojik (Bilgi ikti­dardır) bağı, hem de iktidarı sorgusuz sualsiz kabul eden tavrı, akademi, siyaset ve iktidar arasında sancılı bir diyaloğu açığa serer. Ülkemizdeki akademik kurumsallaşma geleneği, toplumla kurduğu zayıf düşünsel ilişkiler nedeniyle birçok bakımdan handikaplar taşır. Üni­ver­siteler bağımsız ve ideal bir gelişimi yansıtmaktan çok boyun eğmeyi öğre­ten bir kurumunun tipik özelliklerini içerir. Örneğin her üniversitenin hüküm­ferma değerleri, yani akılcılık, pozitivizm ve çağdaşlık gibi de­ğer­ler yaşamla içselleştirildiği oranda değil, tezelden pragmatik bir karşı­lığın izdü­şümleri olduğu için iltifat görmüşlerdir. Bir akademinin gele­ceğe iliş­kin plan ve programı, şimdiye kadar varoluş nedeni hiç sorgu­lanmamış bir takım anakronik değerlerle doldurulmaya çalışılırken, sözü edilen değer­ler bütünsel yapıda ve gündelik hayatta hiçbir anlam küme­sine kavu­şamamıştır. Klasik anlamıyla otoriteye karşı bir eleştiri olarak görülen hüma­nizm ve aydınlanma süreci, dış dünyanın hareketlerini to­parla­ya­ma­ma huzursuzluğundan insanın kendi içine çekilmesi, kendinde çözümler üret­me sonucunu doğurmuştu. İnsanın kendini evrenin merke­zinde bir değer olarak görmesi, başlangıçta bencil ve sorumsuz ama so­nuçta birey ola­bilmenin koşulu olarak yorumlanmıştır. Ülkemizde ise, kuşkucu ve ras­yonel hümanist değerler manzumesi bir yandan idealleşti­rilirken, diğer taraftan resmî ideolojiye derin bir sadâkat duygusu bes­lenmiştir. Dolayısıyla üniversite ve akademisyen profili bağımsız bir bireyin isyanını, ara­yı­şını değil boyun eğen bir cemaatin kabulünü getir­miştir. Üniversitelerin günümüzdeki durumunu resmetmek açısından başka bir örnek vermek gerekirse, Descartes'ın cogito ergo sum formülü modern­leşme projesinin kalıp cümlesi olarak tekrar edilegelmiştir. Descar­tes'ın bu ilkeyi belirli bir sistematizasyon çerçevesinde, mathesis üniver­sa­lis (evrensel olma) dü­şüncesinden türettiği hatırlanmalıdır. Öyleyse sor­mak gerekir, Türkiye'deki üniversiteler hangi üniversel değeri, kendi sınır­ları dışında hangi evrensel ilkeyi dile getirmekte ve savunmaktadır­lar? Sık sık akademisyenlerin özgün öner­melere, aykırı kanılara sahip olma­dıklarından yakınılır. Doğrudur, çünkü düşünme yal­nızca tekil bir eylem değil (‘düşünüyorum'da olduğu gibi) geniş kül­türel bir iklimde haya­tiyet ve canlılık kazanabilen eylemdir. Nietzsche çoğu akademisyenin cansız bir doğaya sahip olduğunu söyle­mek­tedir. Üzerine ölü toprağı serilmiş akademisyenin talep ettiği güç aslın­da salt iktidardan başka bir şey değildir. Biz de sosyal bilimcileri­miz­den akademik ilmihâlin bu portresini talep ettik. İlerle­yen sayfalarda –özellikle satır aralarında– sürekli “iktidar burada” göndermelerine tanık olduk, sorduğumuz “üniversite nerede?” sorusunun karşılığı olarak...
  • Açıklama
    • İKTİDAR BURADA, ÜNİVERSİTE NEREDE? Onlar (üstadlar) köprüleri geçtiler ve Seine nehrinin sol ya­ka­sına yerleştiler...Kilisenin vâsiliğinden kurtulunca kendi çı­ka­rlarını düşündüler. Çıkarlarını ve düşüncelerini savuna­bilmek için kendi öğrencileriyle birleştiler ve bir lonca, Ünive­rsitas oluşturdular. Émile Durkheim Sosyal bilimlerde sağlıklı bir analiz, araştırmacıdan bütünlüklü ve incele­nen alana ilişkin karşılıklı bir bilgi yapısını çözümlemesini ister. Siya­se­tin genel doğası üzerine düşünüldüğünde, siyasetin araç ve amaçlar, güç ve ahlâk gibi görece ve zorluk katsayıları yük­sek değerleriyle karşıla­şı­rız. Sosyal bilimlerin iktidar söylemleriyle koşulsuz bağlar kurması giderek saf bir çözüm­lemeyi imkânsız hale getirmektedir. Böylelikle üniversite ya da belir­li bir dil, tavır, gelenek ve ekolü sürdürme anlamındaki akademia'nın ‘ikti­dar'la olan ilişkisi tutuculuğa son derece açık kapılar bırakır. Tür­ki­ye'nin genel akademik dünyası düşünüldüğünde ise, akademiye ilişkin bağım­sız ideal çözümler üretmenin pek bir şansı bulunmamaktadır. Çünkü ülkemizde akademinin siyasetle değil, doğrudan iktidarla birebir ilişki­si vardır. Akademinin iktidarla olan hem epistemolojik (Bilgi ikti­dardır) bağı, hem de iktidarı sorgusuz sualsiz kabul eden tavrı, akademi, siyaset ve iktidar arasında sancılı bir diyaloğu açığa serer. Ülkemizdeki akademik kurumsallaşma geleneği, toplumla kurduğu zayıf düşünsel ilişkiler nedeniyle birçok bakımdan handikaplar taşır. Üni­ver­siteler bağımsız ve ideal bir gelişimi yansıtmaktan çok boyun eğmeyi öğre­ten bir kurumunun tipik özelliklerini içerir. Örneğin her üniversitenin hüküm­ferma değerleri, yani akılcılık, pozitivizm ve çağdaşlık gibi de­ğer­ler yaşamla içselleştirildiği oranda değil, tezelden pragmatik bir karşı­lığın izdü­şümleri olduğu için iltifat görmüşlerdir. Bir akademinin gele­ceğe iliş­kin plan ve programı, şimdiye kadar varoluş nedeni hiç sorgu­lanmamış bir takım anakronik değerlerle doldurulmaya çalışılırken, sözü edilen değer­ler bütünsel yapıda ve gündelik hayatta hiçbir anlam küme­sine kavu­şamamıştır. Klasik anlamıyla otoriteye karşı bir eleştiri olarak görülen hüma­nizm ve aydınlanma süreci, dış dünyanın hareketlerini to­parla­ya­ma­ma huzursuzluğundan insanın kendi içine çekilmesi, kendinde çözümler üret­me sonucunu doğurmuştu. İnsanın kendini evrenin merke­zinde bir değer olarak görmesi, başlangıçta bencil ve sorumsuz ama so­nuçta birey ola­bilmenin koşulu olarak yorumlanmıştır. Ülkemizde ise, kuşkucu ve ras­yonel hümanist değerler manzumesi bir yandan idealleşti­rilirken, diğer taraftan resmî ideolojiye derin bir sadâkat duygusu bes­lenmiştir. Dolayısıyla üniversite ve akademisyen profili bağımsız bir bireyin isyanını, ara­yı­şını değil boyun eğen bir cemaatin kabulünü getir­miştir. Üniversitelerin günümüzdeki durumunu resmetmek açısından başka bir örnek vermek gerekirse, Descartes'ın cogito ergo sum formülü modern­leşme projesinin kalıp cümlesi olarak tekrar edilegelmiştir. Descar­tes'ın bu ilkeyi belirli bir sistematizasyon çerçevesinde, mathesis üniver­sa­lis (evrensel olma) dü­şüncesinden türettiği hatırlanmalıdır. Öyleyse sor­mak gerekir, Türkiye'deki üniversiteler hangi üniversel değeri, kendi sınır­ları dışında hangi evrensel ilkeyi dile getirmekte ve savunmaktadır­lar? Sık sık akademisyenlerin özgün öner­melere, aykırı kanılara sahip olma­dıklarından yakınılır. Doğrudur, çünkü düşünme yal­nızca tekil bir eylem değil (‘düşünüyorum'da olduğu gibi) geniş kül­türel bir iklimde haya­tiyet ve canlılık kazanabilen eylemdir. Nietzsche çoğu akademisyenin cansız bir doğaya sahip olduğunu söyle­mek­tedir. Üzerine ölü toprağı serilmiş akademisyenin talep ettiği güç aslın­da salt iktidardan başka bir şey değildir. Biz de sosyal bilimcileri­miz­den akademik ilmihâlin bu portresini talep ettik. İlerle­yen sayfalarda –özellikle satır aralarında– sürekli “iktidar burada” göndermelerine tanık olduk, sorduğumuz “üniversite nerede?” sorusunun karşılığı olarak...
      Stok Kodu
      :
      S00101-07-099
      Boyut
      :
      16,00x24,00 cm.
      Basım Yeri
      :
      Ankara
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      1999
      Kapak Türü
      :
      Karton kapak
      Kağıt Türü
      :
      2. Hamur
      Dili
      :
      Türkçe
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
  • Yeni Gelenler
Kapat